-
Başlık: Wilsgard Macerası
Yer: Wilsgard Köyü
Zaman: Eski Çağ
Başlık: Wilsgard Macerası
Yer: Wilsgard Köyü
Zaman: Eski Çağ
Kıyafetleri yoktu ve üşüyordu; soğuk, atar damarlarına kadar işlemişti. Yaralarla dolan vücudu ağrılar içinde, korkudan tüyleri diken diken olmuştu. Güçlükle derin bir nefes alınca, deniz suyu boğazını yakarak ciğerlerine doldu. Öğürerek suyu çıkardı ve kayalara tutunmaya çalıştı. Kare ayaklarıyla onu geri çekmeye çalışan okyanusa var gücüyle karşı koyup emekleyerek kıyıya çıktı. Dalgaların geri çekilirken bıraktığı çakıl taşları, bir çift zar gibi üst üste yuvarlanıp duruyordu. Etrafına bakındıktan sonra elleriyle vücuduna elledi, hissetmeye çalıştı. Kafasını önüne doğru çevirdi, ormana doğru zorlukla yürümeye başladı. Kireç gibi beyaz olan elleri ona ait değil gibiydi. Panik içinde zangır zangır titriyorlardı ve bunu durduramıyordu. Burada neden olduğunu bilmiyordu, acı çekerek ormana doğru ilerlemeye başladı.
Ormana doğru ilerliyordu. Yaşamak istiyorsa hareket etmek zorundaydı. Yan döndü, son bir bakış attı denize doğru. Manzara kıyamet sonrası bir sahneyi andırıyordu. Titreyen gökyüzünün altında köpüren deniz, kumsalda uğuldayan, sazlıkları yerinden koparmaya çalışır gibi esen rüzgar... Ormana doğru bir bakış atarak, topallaya topallaya ilerledi. Görünürde hiç kimse yoktu. Kumsaldan tam çıkarken ayağına bir şey battı, döndü ve yere doğru bakındı. Hafif bir ses tonuyla Bu, bu da ne? dedi içerisinden. Soğuktan hissetmediği elleriyle kumu dışarıya doğru atmaya başladı. Her kazdığında tahtadan yapılmış sandık belirginleşiyordu. Son bir nefes alıp sandığı dışarıya doğru çekti ve içerisine bakındı. İçerisinden deriden yapılmış bir göğüslük, tahta bir balta ve meşale çıkmıştı, başka bir şey bulamadı. Soğuktan donmadan önce direkt kıyafeti girdi, uygun bir araya baltasını ve meşalesini sıkıştırarak ormana doğru yürüdü.
Tabelayı okudu ve hızlı adımlarla yürümeye başladı. Etrafına bakındı, her şey neden bu kadar yabancı geliyordu? Kafasını daha çok karıştırmamak için düşünmeyi kesti, ilerledi. Tabela bir köprünün başına konulmuştu, ağaçlıkların arasından kolayca görünebiliyordu. İleriye hafif bir göz gezdirdi, burası köye benziyordu. Hızlı adımlarla içeriye doğru yöneldi, köprünün sonunda bekleyen muhafıza yaklaştıkça, muhafız elindeki mızrağı daha da sıktı. Muhafıza yaklaştı, kısık bir sesle konuştu; "Çok üşüyorum, bana yardımcı olur musunuz?" Muhafız mızrağını sertçe kapıdan çekti ve girişi açtı.
İçeriye doğru adımladı ve ilk gördüğü köylüye yardım için seslendi. Köylü arkasına doğru döndü ve "Mmmph." gibisinden bir ses çıkardı. Sağ kaşını kaldırdı, olanı anlayamadı. Köylünün garip hareketleri ardından, giden köylünün arkasına takıldı. Köylü, adamı evine götürmüştü. Ev içerisinde şömine yanıyordu. Şöminenin karşısına oturdu ve köylüye bakındı. Köylü sanki onu tanıyormuşcasına hareket ediyordu. Kafasını kare merdivensi koltuğa koydu, "Kimim ben?" diye sayıklarken gözleri yavaşça kapandı ve uyuya kaldı.
Derin bir nefes aldı, gözlerini açtı ve etrafına bakındı. Uyandığı gibi düşünmeye başladı. Uykuya daldığı ilk yerden farklı bir yerdeydi, burası sanırsam çatı katı. "Kim getirdi beni buraya?" diye düşünürken olanlara anlam veremedi ve yatağından kalktı. Elleriyle üstünü yokladı, baltası ve meşalesi yoktu. Göz ucuyla odanın en sonundaki merdiveni gördü, yöneldi ve aşağıya doğru inmeye başladı. Merdivenler meşeden yapılmıştı. Her attığı adımla birlikte arkasında ses bırakıyordu, aşağıdan duyulması çok mümkündü. Aşağıya doğru köylüyle konuşmak için indi. Köylüye ne dediyse de onu konuşturamadı, sürekli "Mmmph." sesine maruz kaldı. Evin içerisinde bakındı, sanırsam köylü Wilsgard'ın tarım ihtiyacını gideriyordu. Hazırlanmış mantar çorbasını içtikten sonra kapıyı araladı ve dışarıda gezmeye başladı.
Köyün içerisinde geçirdiği her dakika ona daha da garip geliyordu. Neden hiç kimse konuşmuyor? Neden köylüler tüm sorularıma garip garip sesler ile cevap veriyor? diyerek aklını daha da karıştırdı. Köy merkezinin içerisinde gezindi. Köyün tam orasında bulunan kuyudan çekilmiş hazır suyu eline aldı, serinlemeye çalıştı. Başını hafifçe kaldırdı ve önündeki malikaneye bakındı. Böyle büyük bir malikaneye sahip olmak için çok zengin olmak gerekiyor diye düşünerek kapısına doğru yaklaştı. Tabelalara bakındı, sanırsam burası Wilsgard'ın muhtarına aitti. Muhtarın içerideki konuşmalarına kulak astı. Muhtar, muhafıza aynen şöyle dedi; "Herobrine... herobrine.. yakın zamanda mühürü güçlendirmek için tekrar dönecek." Konuşmayı duyduktan sonra eliyle yüzüne vurdu. Herobrine ona çok şey anımsatmıştı. Daha kendi ismini bile hatırlamıyorken, Herobrine'yi nasıl hatırlamıştı?
Bütün sayfalara göz gezdirdikten sonra bir sayfada bekledi. Daniel, ucuyla sayfaya bakmaya çalıştı. Muhtar "Yarı Ölüm" başlıklı sayfaya gelip, detaylıca bakındı. Muhtar, Daniel'e doğru döndü ve kısık sesle ekledi; "Sen, sen... Herobrine ile göz göze gelmişsin. Bu nasıl olabilir?" Daniel olan biteni anlayamadı ve detaylıca anlatmasını istedi. Muhtar döndü ve ekledi; "Yarı Ölüm isimli bu büyüyü sadece Herobrine yapabiliyor. Göz göze geldiği kişi ismini bile unutacak duruma geliyor. Bayılma da bu büyünün bir yan etkisi. Kurtulmanın tek yolu onunla tekrardan göz göze gelmek." Daniel, olan biteni muhtar ile konuşmaya devam etti. Bu büyüler hakkında konuşurken aklına köylülerin konuşamaması geldi. Muhtara bunu sordu ve Mühür diye karşılık verdi.
Muhtar, Daniel'e döndü ve konuşmaya başladı; "Uzun zaman önce Wilsgard, Herobrine tarafından saldırıya uğradı. Saldırıya uğradığından beri yaşayan köylülerin ve gelecekteki çocuklarının ağzı mühürlendi, mühürü çözmenin tek bir yolu var... Herobrine'yi öldürmek." Bunun üzerine Daniel ve muhtar plan yapmaya başlar. Muhtarın geçmişe dönük tecrübeleri sayesinde Herobrine'yi öldürebilecek fikirleri araştırır, bu sayede de Daniel'ı hazırlar. Daniel muhtarın yardımıyla da 3 ay boyunca savaş eğitimi alır, gelişir ve Herobrine hakkında bilgi edinir. Son olarak muhtarın araştırmalarıyla Herobrine'nin Jelisia Adasında kaldığını öğrenir. Muhtar, Daniel'ın arkasından bağırır; "Bizim koruyucumuz * ve baban gibi sensin, sana güveniyoruz!" Ardından tüm köy halkının uğurlamasıyla Daniel, Jelisia Adasına gönderilir. Daniel, gemi yolculuğu sürecinde muhtarın giderken söylediği son sözü düşünür. 6 saatlik bir yolculuğun ardından zırhını ve elmas kılıcını kavrayıp, adadaki mağaraya doğru ilerlemeye başlar.
Daniel mağaraya girdiği an, vücudundaki yaralar daha da ağrımaya başladı. Acıdan güç alarak mağaranın derinliklerine ilerledi. Her attığı adım, mağara içerisinde yankılanıyordu. Derinlere indikçe yaraları daha da ağrıyordu, pes etmedi. En sonuna kadar ilerledi, ta ki suların çekildiği yere gelene kadar. Etraf karanlıktı, kendi vücudunu bile göremiyordu. Karşısında birisi vardı ama.. karanlıktan göremiyordu. Önündeki yaratık ona doğru döndü. Daniel korkuyla içinden bağırdı; "B-bbeyaz gözlerrrrr! Herobrine..." Herobrine ile göz göze geldiği an hayatı film şeridi gibi gözlerinin önünden geçmeye başladı. Dayanamıyordu, acıya dayanamıyordu! Herobrine'ın öldürdüğü ailesini, kardeşini, işini her şeyini görüyordu. Neler oluyordu!? Anlam veremiyordu. Gördüklerine dayanamadı, tüm acısıyla kılıcına sarıldı ve Herobrine'ın üstüne koşmaya başladı.
Herobrine döndü, Daniel'e doğru elini savurdu. Herobrine çok güçlüydü, yumruğun rüzgarıyla geriye doğru savruldu. Yere düştü ve kılıcını yere düşürdü. Muhtar Daniel'i neden tek başına göndermişti? Hiçbir şeyi düşenemiyordu. Herobrine, Daniel'in üzerine dizini koyarak yaklaştı ve bir şeyler fısıldadı; "Ailenin yanına, Nether'a gideceksin. Muhafızların arasında bu kadar aptalın olacağını düşünememiştim." Herobrine, yerdeki elmas kılıcı kavradı ve Daniel'in boynuna yaklaştırarak gerildi, tam saplayacakken mağaradaki kayaçlar sallanmadan dolayı yere doğru döküldüler. Daniel elleriyle Herobrine'yi tuttu ve direndi. Mağara girişinden sesler geliyordu, Daniel dayanmaya çalıştı. Muhtar ve gönüllü köylüler yardımcı olmaya gelmişti. Yaylar ile yardımcı olmaya çalıştılar. Daniel, Herobrine'ın eline tekme atarak kılıcı düşürdü ve kavradı. Muhtar ve köylüler yaylarla birlikte Herobrine'yi geriye doğru savurdular. Daniel muhtara doğru adımladı, muhtar Daniel'e yaklaşıp fısıldadı; "Bir muhafız olarak vuruşu senin yapman gerekiyor, yoksa vuruşlar neredeyse işlemeyecek derecede işlevsiz olacak." Herobrine, köylülere ve muhtarlara saldırırken uygun bir anda Daniel, Herobrine'nın sırtına kılıcı sapladı. Kılıcı sapladığı yerden ışıklar çıkmaya başladı. Daniel kılıcı geri çekti, Herobrine kül olmaya başladı. Daniel etrafına bakındı ve muhtarı yerde gördü. Muhtara yardım etmek için koştu ancak kargaşada büyük bir hamle almıştı.
En iyi işlemler yapılsa da muhtar kurtulamadı. Wilsgard'ın kalıcı mühürü ortadan kaldırıldı. Bu sayede de tüm köylüler artık konuşabiliyor oldu. Böylece de geçici olarak Wilsgard defteri kapandı.
Son düzenleme: